1 Mart 2018 Perşembe

ESKİDEN NE GÜZELDİ HERŞEY....

Vallahi biz eskiden çok güzel cahildik;
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Dışarıda kar…
Hava soğuk mu soğuk olurdu....
Akıllı telefonlar, iPad'lar, oyun konsolları, bilgisayar falan daha icat edilmemişti...
Sokağa çıkar, kartopu oynar, kardan adam yapar, kaydıraklarla kayardık...
Soğuktan titreyerek eve gelir odanın bir kenarına kurulmuş kuzine'nin yanıbaşına otururduk ve o kuzine içten içe öyle yanardı ki. Keyfine doyum olmazdı...
Kuzinenin üzerinde demir maşa…
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri olurdu.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu…
Sucuk, pastırma lükstü.
Yumurta lezzetli.
Zeytin ve peynirin tadı bir başkaydı, bir de annelerimizin yaptığı çilek, portakal, ahududu reçelleri yokmuydu. Hele hele o evde yayıklarda yapılan tereyağı ve tereyağı ile yapılmış sahanda yumurtanın kokusu....
Kahvaltının tadına doyum olmazdı...
Ekmek her zaman ekmek gibi, kokusu hala burnumda tüter o kızarmış francala dilimlerinin…
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım…
Dışarıda kar…
İçeride kanaat…

İçeride huzur vardı...
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, mis gibi kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, masallar, fıkralar, hatıralar…
Radyo da dinlenen şarkılar, türküler, skeçler, arap bacı, Orhan Boran ve Yuki...
Bir çoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası…
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı… Domates de…
Öyle büyük marketler, AVM'ler neredeeee...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar…
İçeride huzur…
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi falan filan da yoktu...
Bir elimizde ayna, bir elimizde cımbız, kimin umurunda dünya der gibiydi hayatımız…
Biz çok güzel cahildik.
Mutluluğun tablosunu yapıyorduk adeta…
Mutluluğu aramaktan çok, onu elde etmeni engelleyen, seni mutsuz kılan şeyin ne olduğunu bul.
Mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok kanaatkar olanlardır.


Hiç yorum yok:

HİÇ BİR ŞEY OLAMADIK,  ÖZENTİDEN BAŞKA...   "Ah Müjgan... Çok arada kaldık biz, Kendimiz olamadık. Tespih elimize, Malboro ağzımıza yak...