24 Şubat 2018 Cumartesi

ROBOT FAHİŞELER GELİYORMUŞ...

Ian Yeoman ve Michelle Mars'ın araştırmasına göre 2050 yılında genelevlerde insan yerine robot fahişeler çalışacakmış. Böylece erkekler hem hastalık kapma korkusu olmadan hem de eşlerini aldattıkları için suçluluk duymadan ve çok daha ucuza çapkınlık yapabileceklermiş.
BU ROBOT FAHİŞELER SADECE DİŞİ Mİ OLACAK?...
Ne farkedecek ki, öyle veya böyle Robotta olsa erkekler yine kaçamak fuhuş yapmış eşlerini aldatmış olmayacaklar mı?
Bu Robot fahişeler sadece dişi olacaksa kadınlara haksızlık edilmiş olmayacak mı?
Biz de erkek Robot isteriz diye ellerinde pankartlarla sokaklara dökülüp isyan ederlerse polisle çatışmalara girecekler mi, cop darbelerine ve Tomalar karşısında durabilecekler mi?..
YANİ 2050 ZOR BİR YIL OLACAK....
Bu işin rizikosuda var tabi,
Mesela; Cinsel birleşme sırasında Robot fahişe bozulursa ne, nasıl olacak?
Tamirci gelip anında onaracak mı?...
Ya da birleşme esnasında şarjı biterse ne olacak?....
Birleşmek isteyen erkek heyecanlanıp tutukluk yapınca Robot fahişe erkeğe "hastir lan sen de erkekmisin" diyecek mi?...
Hadi dedi diyelim, bu laf erkeğin ağrına gitmeyek mi?...
Tabi ki gidecek ve Robot fahişeyi bıçaklayacak, ya da silahını çekip alnının kabağından vuracak, Robot fahişe ölecek mi?.... Adam tutuklanacak mı?..
Bunu duyan adamın karısı "tüh sana adaaamm boyun posun devrilsin, bana bunu da mı yapacaktın" diyerek. çocuklarını alıp anasının evine gidecek, kocasına boşanma davası açacak mı?...
Mahkemeler böyle durumlarda ne yapacak?...
Adam tutuklanacak mı?... Yoksa 8 de 4 robot fahişe suçlu bulunacak, adam kravatlı ve takım elbiseli olduğu için iyi halden serbest mi bırakılacak?...
Diyanet işleri bu konuya nasıl bakacak, Robot fahişelerin en az 9 yaşın da olamasını, veya muta nikahı isteyecek mi?...
Badem bıyıklılar bu duruma sevinecek mi?...
Bu iş çok sorulara gebe... Haa!.. Gebe deyince aklıma geldi, Robot fahişe normal fahişeler gibi olacaksa korunma yöntemi uygulanacak mı?.... Uygulanmazsa hamile kalacak mı, kalırsa kürtaj olacak mı?, kürtaj yapmasına izin verilecek mi?... (biraz fazla mı abarttım yahu)
Yani bu işin sonu yok arkadaş, çok tehlikeli çoook... Ha Robotla yatmışsın ha gerçeğiyle... Fuhuş fuhuştur, yanlış buluştur... En iyisi her ikisini de ortadan kaldıracak bir şey bulun... Yoksa 2050 yılı günümüzünde yaşananların Robotsal bir kopyası olacak....
Doğruluk, dürüstlük, hoş görü ilkesi içinde güzel bir hafta geçirmeniz dileği ile....

HURAFELER....

Her zaman söylerim cehaletten korktuğum kadar hiç bir şeyden korkmam diye, bakıyorum da aydın kesim bile cahil yanında zır cahil kalıyor...
İlk çağlardan beri her toplumdan cahil insanlar gerçeklik payı olmayan, korkuları, çaresizlikleri, eski gelenekleri gereği genellikle doğa üstü olan olaylara inanırlar. Bu inançların batıl inançlar olduğunu hepimiz biliriz de cahilliğin bu kadarına da pes yani.
Mesela eskiden aşağıdakiler gibi hurafeler vardı inanılır veya inanılmaz,
* Bazı hayvanların (baykuş, karga, kara kedi vs. ) uğursuzluğuna inanma
* İki bayram arasında düğün yapılmayacağı inancı
* Bazı günlerin uğursuzluğuna inanmak
* Bazı sayıları uğursuz veya uğurlu saymak
* Makas, bıçak gibi aletler el değiştirdiğinde tükürülmezse kavga çıkacağı inancı
* Bardağın kırılmasının hayra alamet olduğuna inanma
* Büyükleri karşılamak veya uğurlamak için kurban kesmek
* Kurbanın kanını alına sürmek
* Çocuğun üstünden geçilirse boyu kısa kalır inancı, gibi....
Son zamanlarda medyada artan bazı hacı hocaların söyledikleri cehalet kokan bu hurafelerle nasıl başa çıkacağımızı bilemiyor gülüp geçiyoruz ama bu söylemlere inanan kişilerin çokluğu karşısında "nasıl bir toplum olduk" demekten kendimizi alamıyoruz...  Fakat bu durum toplumda ciddi sendromlara yol açıyor...
Bu hurafelere inanan bir kesim insanlar, bu doğrultuda eylemler yapmaya başlamıştır örneklerini TV ve gazetelerde görüyor ve okuyoruz..
Büyük cinayetler ancak büyük cahiller tarafından işlenir..
Geçen gün adamın biri "asansörlerin kapalı olması, içinin gözükmemesi namus yönünden sakıncalı" dedi, bugün Nurettin Yıldız adlı ulema!! "yatağın şekli, yorgandan battaniyeye varıncaya kadar insanı cinsel dürtüleri rahatsız eden bir yapıda olmamalıdır, yatakta geçirilen uykusuz her dakika şehvete biraz daha yaklaşır" demiş.
Daha bunlar gibi niceleri var....
Dikkat ederseniz bu söylemler ve hurafelerin sadece cinselliği ön plana çıkarmaktan başka hiç bir değeri ve inanılası yoktur...
Dünyada her türlü kötülük, her zaman cehaletten gelir.
Ne demiş Goethe "Eylem halindeki cehaletten, daha korkunç bir şey olamaz".

Evet cehalet artık eyleme geçmiştir.
Eğer önlem alınmazsa her geçen gün daha da korkunç hale gelecektir.
Tehlike almış başını gidiyor dur diyen yok, yakında sokaklar da mini etek giyen, başı açık dolaşan kadınları, uzun saçlı erkekleri görmek mümkün olmayacak. Sakallı, cübbeli, şalvarlı kesim çoğaldıkça insanların özgürlüğü de kısıtlanacak...
Hiç birimiz bilge ulema değiliz, "hepimizin bir cahil yönü vardır ama farklı konularda", bu kadar da olmaz, aklımızla dalga geçmeyin....

ÖYLE YA DA BÖYLE...

Üzülüyorsun,
______takma diyorlar.
Kızıyorsun,
______değmez diyorlar.
Boş veriyorsun,
______gamsız diyorlar.
Konuşuyorsun,
______muhatap olma diyorlar.
Çekip gidiyorsun,
______mücadele et diyorlar.
Alttan alıyorsun,
______tepene çıkardın diyorlar.
Bağırıyorsun,
______sakin ol diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun,
______bu kadar uslu olunmaz diyorlar..
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen,
______ölüm sana yakışmadı.


Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler.

Neyzen Tevfik demiş ki:
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer.
İçsen de tükenir içmesen de.
Bu yüzden hayattan tat almaya bak.
Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da…


ESKİDEN NE GÜZELDİ HERŞEY....

Bugünlerde her nerde olursa olsun eskilere özlem olduğunu görüyorum. Hayatımda, iş hayatında, ülkemde, siyasette sinemada bu liste uzar gider. Eskilerin güzel olması tabiî ki de mazide kalması ve bir daha o anıların yaşanamayacak olması. Lakin bugünlerde televizyonu açtığımda veya sinemaya gittiğimde seviyesizce programlar, filmler, diziler hep bir hır gür, hep bir kavga, kim kimle nerede ve insanları daha çok para harcamaya, lükse özendiren programlar, kötü insanların kazandığını gösteren filmler, mafya vari diziler.
Ne güzel cahildik; Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Dışarıda kar…
Ama kuzine içten içe öyle yanardı ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa…
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri olurdu.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu…
Sucuk, pastırma lükstü. Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi, kokusu hala burnumda tüter o kızarmış francala dilimlerinin…
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım…
Dışarıda kar…
İçeride kanaat…
İçeride huzur…
Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, mis gibi kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar…
Radyo da dinlenen skeçler, arap bacı, Orhan Boran ve Yuki...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası…
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı… Domates de…
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.
Dışarıda kar…
İçeride huzur…
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi…
Kimin umurunda…
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk adeta…

22 Şubat 2018 Perşembe

HİÇ BİR HEDEFİ OLMAYANLAR, OKUMAKTAN VE OKUTMAKTAN ZEVK ALMAZLAR...

En son yapılan araştırmalara göre, dünyadaki okuryazarlık düzeyi sıralamasında Türkiye’nin 50’nci sırada yer aldığını ortaya çıktı. Avrupa'da okuryazarlık düzeyinin en yüksek olduğu ülke Finlandiya olurken Afrika'da Gana ilk sırayı aldı...
Ülkemizde hala okulu bulunmayan ama camisi eksik olmayan kasaba, köy, nahiye, bucaklar var..


Şaşırdık mı? Hayır...


Gana, tüm yetersiz alt yapıya sahip olmasına zengin altın madeni yataklarına rağmen dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan ülkede bilgisayar olamdığından dersi kara tahtada veriliyor buna rağmen % 95’lik okullulaşma ve okuryazarlık oranıyla Afrika’daki birinci ülke. Okula giden kız çocukların oranı da, diğer Afrika ülkelerinden farklı olarak, neredeyse erkek çocuklarla aynı. Okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 76.


Biz hala 9 yaşında ki kız çocuğunun evlenip evlenmemesi, kız çocuğunun okumasının caiz olmadığı konularıyla uğraşıp duralım...

Tabi anlayana....


Hala gelişmekte ve Dünya ülkesi oluyoruz diye kendini parçalayan siyasetçilerimize bir sözüm var, "Dünya ülkesi olmanın yolu eğitim ve öğrenimden geçer" öyle lafla dünya ülkesi olunmaz....


Yani böyle başa böyle tarak, vakit çalıyorlar milleti uyutarak...


HİÇ BİR ŞEY OLAMADIK,  ÖZENTİDEN BAŞKA...   "Ah Müjgan... Çok arada kaldık biz, Kendimiz olamadık. Tespih elimize, Malboro ağzımıza yak...