26 Temmuz 2018 Perşembe

FİLİZ BAŞARAN'IN DÖRDÜZLERİ....

BİR DESTEKTE BENDEN OLSUN....
Sadece kitap çıkarmakla yazar olunmuyor, sabırla ama bitmeyen bir heyecan ile araştırmak, dökümanları birleştirmek, hayal kahramanlarına can vermek, hele hele konulara şiirsel katkılar sağlamak, okuyucuyu kitabın içine düşürmek...
İşte hepsi bu kitaplarda benim güzel küçük şairim dediğim, arkadaşım, dostum sevgili Filiz Başaran'nın o güzel anlatımı ve kıvrak kalemi ile kelimelere can verdiği, yaş sınırlaması ile kotaladığı bu kitaplarını sizlerde okuyunca benim ne kadar haklı olduğumu görecek ve bana hak vereceksiniz.
Filiz Başaran'ın, benim dördüzlerim dediği bu kitapların Editörlüğünü Sn. Yahya Türkeli, yazım ve tasarım yardımcılığını Sn. Rasim Bakırcıoğlu'nun üstlendiği ve öykülerin şiirsel yönüne katkı sağlayan Sn. şair Çavlan Gençer, kapak tasarımlarını ise çocuklar yapmıştır.
Altı yıl önce başlayan bu serüvenin içeriği çocukların gözünden hikayelerden oluşmakta olan bu dördüzler  nihayet tamamlanmış ve kitapçıların raflarında çocuklarınıza ve gençlere hitap etmek için yerlerini almışlar...
Hadi bakalım koşun kitapçılara hatta internet sitelerinde ki satışlarından bile ulaşabileceğiniz bu güzel kitaplar ile hem çocuklarınızı sevindirin hem kendinizi...
Başarıların daim olsun, kalemin hiç yorulmasın, emeğine ve yüreğine sağlık benim küçük şairim sevgili Filiz Başaran....

23 Temmuz 2018 Pazartesi

LAHMACUNMUSUNUZ?...






Bu zamanda mutluluğu sevgiliden, dosttan aramayacaksınız alın bir çikolata yiyip mutlu olun, desek te olur ama, mutluluk demek ki insanın midesine girenle olurmuş.....

ZAMAN SU MİSALİ....

Zaman öyle çabuk geçiyor ki bir su misali hızına yetişemiyoruz.
Pazartesi ile başlayan hafta bir bakmışsın hafta sonuna gelmiş.
Zaman, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları adeta kovalarcasına hızla ilerliyor.
Farkındayız ama farkında olmamış gibi davranıyoruz.
Traş olurken, ne ara geldim ben bu yaşa diye hayıflanıp dururken aynada kendimi izliyorum, yüzümdeki kırışıklıkları, saçımda ki aklara takılıyorum da, geçmiş bir film şeriti gibi geçiyor bir an gözlerimden de "amaan sende" diyerek gülüp geçiyorum. Her yaşın ayrı bir güzelliği var diyerek yüksek sesle düşünüp gülüyorum.
Oh, la la yaşamak güzel herşeye rağmen..
Her yaşın ayrı bir güzelliği vardır derler ya kesinlikle katılıyorum. Nasıl bu yaşa ulaştığımı anlamasam da 60 yaş üzerinde (65) olmam harika bir şey. Kendi adıma itiraf etmeliyim ki kendimi bulduğum, hayatın tadına vardığım, kendimin öncelikle değerli olduğumu farkettiğim yılların başlangıcı olan bu yaş.
Ne güzel yaşlanmışım ben, acısıyla, tatlısıyla, elemiyle, kederiyle, hüznüyle, neşesiyle, yanlışları ve doğrulayıyla her geçen günü güzel yaşamışım diyorum kendime.
İnsan bu yaşa gelince pek fazla umursamıyor hayatı, öyle acaip olur olmaz şeylere kafa takıp üzülmeye gelmiyor. Artık yaşamımda ki insanları olduğu gibi kabul ediyorum, hataları, sevapları, günahlarıyla.
Görüşmek istediklerimle görüşüyor, görüşmek istemediklerimle görüşmüyorum. Vallahi iyi ediyorm. Şu kişiyle, bu kişiyle görüşmüyorum acaba ayıp mı ediyorum düşünce  defterini kapayıp çoktan rafa kaldırdım.
Başkalarının hatalarından ve yaşadıklarımdan ders çıkartarak aynı hataları tekrarlamamaya dikkat ediyorum. Karşımdaki insana daha anlayışlı olabiliyorum. Örneğin beni eleştiren birisinin samimiyetini görebiliyorum. Bu eleştiri maksatlı ise kişiye bakıyorum, zavallı diye içimden geçiriyorum. Zaten sorunlu bir insan, kendini bu şekilde rahatlatıyor olmalı düşüncesiyle söylediklerinin fazla üzerinde durmadan konuyu kapatıyorum.
Mutluluğu yakalamışım, sağlığımda yerinde daha ne olsun, bir 65 yıl daha yaşayacak değilim ya, hayat güzel kaç yaşında olursan ol yaşamaya değer...
Sevgi ve mutluluk dolu yaşanan her gün, yaşama bir gün daha ilave ediyor..
Geçmişte yaptığım hatalardan ders çıkarttım, Hayır diyebilmeyi öğrendim.
Kafama taktığım şeylerin sayısı azaldı. Artık hiçbirşey sağlıktan kendi mutluluğumdan önemli değilmiş, anladım.
Herşeyi problem eden, dedikoducu, herkesi kötü anlatan, kısacası ruhumu daraltan insanlarla görüşmek zorunda olmadığımı fark ettim. Böyle insanları rahatlıkla hayatımdan çıkarmayı öğrendim. Zamanımı ve enerjimi çalan insanlara yer yok.
Okuyorum, yazıyorum, çiziyorum. Daha ne olsun...
Ben kendimi sevmeyi, kendim için yaşamayı öğrendim...
Geç oldu ama temiz oldu....
Bir tavsiye daha, size değer veren arkadaş ve dostlarınızla birlikte olun yeter. Gerisi hikaye...
Sonuç itibariyle bugün yaşamıma baktığımda mutlu bir adam görüyorum. Geçmişte yaşadığım kalp kırıklıklarım var. Artık onları umursamamayı geçte olsa öğrendim. Sanırım bunun için bu yaşlara gelmem gerekiyormuş...
Hayat şikayet edecek, birileri üzülecek diye o birilerine ödün vererek kendimi üzeceğim kadar uzun değil. Kalan hayatımı çok daha mutlu ve verimli geçirmek gerektiğini düşünüyorum...
Yemin ediyorum kafam rahat "amaan sende" deyip geçiyorum, yaşamıma zarar verecek insanlardan uzak duruyorum. iyi oluyor, bu yaşlara gelmeden sizlerde yapın tavsiye ediyorum..
Yaşam öyle sandığımız gibi uzun değil, yaşam bir göz açıp kapayıncaya kadar...
Kendimi anlatan bir şiirimle yazıma nokta koyayım...
Dışım başka içim başka
Bir gümüş çerçeveden
Bakıyorum yaşama
Aslında koca bir çınar
Kadar yaşlı ve yorgun
Eskidende deliydim
şimdi durgun...
İçimde yangınlar var
Aslında..
Gülerken ağlar içim...
Bakma sen güneşin parlaklığına
Gün batımları gibi
Hüzünlerdeyim...

Ah Be hayat ne çektirdin...

İNSAN SEVGİSİ....

Dünyanın yaşanabilirliği, sevginin ve saygının insanlardaki oranıyla alakalıdır, nitekim sevgisizler yüzünden her geçen gün dünya neşesini, sevincini, heyecanını kaybetmektedir. Sevgisizler dünyaya daha çok hükmettiğinde, insanın insana sevgisi saygısı kalmadığında dünya ömrünü tamamlamış olacaktır. Onun için dünyadaki insanları, sevenler ve sevmeyenler diye ikiye ayırmak mümkündür....
Saygıyı ve sevgiyi insanlar çocuk yaşta öğrenir. Büyüdükçe de geliştirir bu yüzden çocukların eğitimi ailede başlar. Ailede bir çocuğa insanlara karşı saygı duyması öğretildiyse bu çocuk hayatı boyunca insanlara saygılı davranır. Fakat ailede çocuğa iyi bir eğitim verilmediyse bu çocuk hiçbir zaman insanlara saygılı davranmaz, sevgi duymaz. Bu yüzden hem ailesinde hem de toplumda karışıklıklara sebep olur.
İnsanın mutlu olabilmesi, kendini huzurlu ve mutlu hissedebilmesinin en temel yolu sevgi ile saygı duymasıdır. Bu sevginin en önemlisi ise insanın insana sevgi ve saygısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü insan seven kişi her canlıyı sever, bu durumda insanları sevmeyen kişilerin diğer canlıları sevmesini beklemek de yanlıştır.
İnsan sevgisi içinde hoşgörüyü ve diğer insanlara karşı anlayışlı sıcakkanlı olmayı barındırır. Bir toplumun fertleri birbirlerini sevmiyorlarsa o toplumun sosyal anlamda gelişmesi ve dayanışma içinde olması beklenemez. Bir insanın sahip olması gereken en önemli özellik insan sevgisidir. Çünkü insan seven kişilerden hiç kimseye kötülük gelmez.
İnsan sevmek insanlar arasında ayrım yapmamak tüm insanları hoşgörü ile kabullenmek demektir. Bu sevgi hem bireyleri hem de toplumları yüceltir ve toplumsal bağların kuvvetlenmesinde insanlara yardımcı olur.
İnsan sevgisi kadardır İnsan, önce kendisini sever ve sevmeli, sonra akrabalarını, çevresini, köyünü, kasabasını, şehrini, ülkesini sever ve sevmelidir, bu sevgi dairesi genişler gider. Gittiği ülkeleri, hayal ettiklerini, bütün yeryüzünü, semavatı, öte alemleri sever ve sevmelidir. Böylece âlemde ne varsa, insan onlara sevgi besler...

İnsanlar, yardımlaşma ile yaşar,
İnsanlar, dostluk ile yaşar,
İnsanlar, sevgi ile yaşar,
İnsanlar, insan sevgisi ile yaşar.....
Saygı ve sevgi farklı unsurlardır ama biri olmadan diğeri işe yaramaz. Saygı ve sevginin bir arada bulunduğu toplumlar uzun ömürlü olur ve hiçbir zaman kargaşa içine düşmez. O toplumda saygı ve sevgi ne zaman kayboldu ise o zaman o toplum çöker.
Bu yüzden bizde birbirimize sevgi ile saygılı davranmalıyız. Her zaman başkalarının sevincini ve acısını paylaşmalıyız. İnsanları sevmeli onları birbirinden ayırmamalıyız.
Kısa ve anlamlı bir hikaye ile yazıma nokta koyayım;
Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalısan bir akrep görür ve onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar,
Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar ...
Bu durumu izleyen başka bir adam ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler...
Ama Hintli adam şöyle der:
- Sokmak akrebin doğasında vardır, benim doğamda ise sevmek var.  Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim...

Sevmekten vazgeçmeyin, iyiliğinizden vazgeçmeyin...
Etrafınızdaki akrepler sizi soksalar bile.....

AH ŞU ERKEKLER....

Adem'den bu yana erkekler ve onların davranışları hakkında onlarca şey okumuş, duymuş ve görmüşsünüzdür. Ama hiçbiri bu yaptığım tespitler kadar eğlenceli değildir umarım....
Kadınlar arasında erkeklerin davranışları, onların basit yapılarına rağmen kadınlara karmaşık gelmeleri kadınlar arasında ki muhabbetlerde oldukça konuşulan bir konudur.
''Niye böyle yapıyorlar?'',
''Neden bu kadar anlayışsızlar?'',
''Neden ilk baktıkları yer dış görünüşümüz?''
gibi sorular, sohbetin en koyu anlarında sıkça sorulan sorulardır.
Her kadının kendi terübelerine göre yorumunu kattığı (aslında yaralarına dem vurduğu) bu konuyla alakalı erkeklerin bile tespitlerde bulunduğunu biliyor musunuz?..
Biliyorsunuzdur tabi...
Mesela;
Jean Kerr;
"Bir erkekle evlenmek uzun süredir vitrinde gözünüze takılmış bir şeyi satın almaya benzer. Çok hoşunuza gider ama eve gelir gelmez evdeki hiçbir şeye uymadığını fark edersiniz."
Bernard Shaw'da,
"Erkekler yarım düzine plağı bulunan bir gramafon gibidirler. Kısa sürede bu plakların tümünden bıkarsınız ama her konuk geldiğinde masada oturup onları bir daha dinlemek zorunda kalırsınız."
diye söylemlerde bulunmuştur....
Erkekleri mizahi olarak şöyle bir irdelersek.....
Örneğin;
Erkekler yeni doğmuş bebek gibidirler.
Acıkınca mama, ağlayınca suyunu eksik etmemelisiniz..
İlk başta çok şirin görünürler, ama bir süre sonra altlarını bile değiştirmekten sıkılırsınız.

Erkekler kahve gibidirler.
En iyileri gönlü zengin ve sıcaktır, .
Lakin siz sütlü kahveden olanını yani mülayim olanını seçin, yoksa sizi bütün gece ayakta tutabilirler...

Erkekler bilgisayar gibidirler.
Anlaşılmaları kolay değildir ancak hiçbir zaman yeterli hafızaya sahip değildirler.
Daima en son programı yükleyerek gigabaytlarını yükseltmek gerekir...
Yoksa error verirler, yeniden programlamak zordur...

Erkekler uzaktan kumanda aleti gibidirler.
Basit. Kullanımı kolay.
Ve genellikle televizyonun yakınında uzanmış durumda,
Ama her zaman elinizin altındadırlar...

Erkekler yıldız falı gibidirler.
Size her zaman ne yapacağınızı söylerler ve genellikle de yanlıştırlar.
Falınızın doğru çıkması yüzde ellidir...

Erkekler iş makinaları gibidirler.
Çok gürültü yaparlar ama çalıştırılmaları zordur.
Hiç kontak kapatmadan gaz vermelisiniz..

Erkekler termos gibidirler.
Sıcak veya soğuk farketmez,
İçini bira doldurup her yere taşıyabilirsiniz.

Erkekler şilte gibidirler.
Eninde sonunda en iyileri bile deforme olur.
Sık sık temizleyip kontrol etmeniz gereklidir...

Erkekler Brezilya dizileri gibidirler.
Seyretmesi eğlenceli, bazen heyecanlı, bazen can sıkıcı...
Ya da Türk dizilerine benzerler, bir bakarsınız en romantik sahnenin içinde aniden maço olup vurdulu kırdılı sahnelere dönüşürler....
Şimdi son olarak;
Linda Sunshine'nin erkekler için söylediklerini kulak ardı etmeyin,
"Eğer kendiniz hakkında konuşursanız, erkek sıkıcı olduğunuzu düşünecektir. Eğer başkaları hakkında konuşursanız dedikoducu olduğunuzu düşünecektir. Eğer kendisi hakkında konuşursanız, dünyanın en zeki ve hoş sohbet kadını olduğunuzu düşünecektir."
Neden bir erkeğe psikanaliz yapmak, bir kadına yapmaktan daha kolaydır?...  Çünkü çocukluğa geri dönmeleri hiç vakit almaz. Zaten kaç yaşında olurlarsa olsunlar hep çocukturlar.
Valhasıl, erkektir ne yapacağı belli olmaz, siz kadınlar her ihtimale karşı dizginleri elden bırakmayın, arabanın direksiyonu erkekte ama fren ve gaz pedalı sizde olsun...
Ancak her duyduğunuza ve benim yazdıklarıma da pek inanmayın n'olmaz, n'olmaaazz....

HİÇ BİR ŞEY OLAMADIK,  ÖZENTİDEN BAŞKA...   "Ah Müjgan... Çok arada kaldık biz, Kendimiz olamadık. Tespih elimize, Malboro ağzımıza yak...