23 Aralık 2017 Cumartesi

RUHUN ŞAD OLSUN.....

Adı Mustafa Fehmi Kubilay
Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu bir öğretmen. Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir’in Menemen İlçesi’nde askerlik görevini yapan Kubilay o sırada 24 yaşındadır. Bu genç adam, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyenler tarafından öldürüldü. Olaylara müdahale etmek isteyen iki bekçi de katledildi. Genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı, “Menemen Olayı – Kubilay Olayı” olarak tarihe geçti. Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay “devrim şehidi” olarak simgeleşti.
Menemen Olayı, yaygın biçimde kabul edildiği üzere, bir dinsel ayaklanma mıdır?... Deli, esrarkeş, cahil altı kişinin başlattığı, bir anda ortaya çıkan “korsan” bir olay mıdır?...

2000 nüfuslu kasabadan 1500 kişinin etkin yada edilgen katılımıyla gerçekleşen olay sonrası adının “mel’un belde” olarak değiştirilip yöre insanının başka yerlere sürülmesi istenen Menemen halkının bu eylemdeki sorumluluğu nedir?... Yoksa, gerçek neden, olayın başlatıcısı Derviş Mehmet’in, Çerkes Ethem’in yandaşlarından olması mıdır? Yoksa, akademik literatürde yer aldığı üzere, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın iktidara gelme hırsıyla gerçekleştirdiği bir kışkırtmamıdır.
"Yakın geçmiş tarihimize bakarsak bunun benzer örneğini Sivas katliamında da yaşadık"....Divan-ı Harp kararnamesinden, örgütlenmenin altı yıl önce tekke ve zaviyelerin kapatılması ve şapka devrimi üzerine başladığı anlaşılmaktadır.Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra halifelik kaldırılmış, laik bir dünya görüşü benimsenmiş, Türbeler, mahalle mektepleri kaldırılmıştı.
Tarikatçılık, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, babalık, emirlik, naiplik, halifelik, büyücülük, üfürükçülük, falcılık ve muskacılık 13 Aralık 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla yasaklanmıştı. İşte yeni rejimin eski ayrıcalıklarını yok ettiği başında İstanbul merkezli Nakşibendi şeyhi Şeyh Esad’ın bulunduğu grup, Serbest Cumhuriyet Fırkasının olaylı İzmir gezisini bahane ederek böyle bir olay girişiminde bulunmuşlardır. Burada ilginç olan nokta, Esat Hoca’nın irticai faaliyetinin Cumhuriyet döneminden önce başlamış olmasıdır.
"15 yıllık geçmiş tarihe şöyle bir gözümün önüne getiriyorum da bu türlerin yeniden canlandığını ve tarih tekerrür ettiğini görüyorum"...Olayın başlama aşaması tutanaklara bu şekilde geçmiştir.
Giritli Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet ve Emrullah oğlu Mehmet Emin (bu dört Mehmet’ler isyanın elebaşılarıdır. Üçü vaka günü öldürülmüş, sonuncusu Mehmet Emin de idama mahkum olup diğer mahkumlarla birlikte asılmıştır) Manisa’da dört günden beri toplandıkları tatlıcı Mutaf Hüseyin’in evinde son olarak 6 Aralık 1930 Cumartesi günü toplanarak eylemin planını hazırlamışlardır.
Kubilay’ın olay yerine gelmesi ise resmi kaynaklarda şu şekilde geçmiştir:
Jandarma Komutanı bu olay ardından alay komutanına telefon ederek askeri birlikten yardım ister. Bu haber üzerine, sabahın erken saatinde, hergünkü gibi eğitim çalışmalarına hazırlanmakta olan 43.piyade birliği subaylarından Asteğmen Kubilay’a görev verilir. Kubilay, henüz birkaç ay önce askere alınmış olan, takım düzenindeki birliğiyle hemen yola çıkar. Kendisinde silah, askerinde mermi yoktur. Kubilay olay yerine çabuk yetişmek için kışla arkasındaki yamaçlardan, kestirme yollardan hızla geçer ve meydana yakın sokakların birinde askerlerini durdurarak süngü taktırır. Bu vahşete tanık olan olayın gelişmesini şöyle anlatıyor: "Ahali gittikçe büyüyordu. Yirmi dakika geçti. Birdenbire meydanı otuz kırk nefer silahlarına süngü takarak abluka altına aldılar. İçlerinden genç bir zabit ileri atıldı. Mehdinin yakasını tuttu ve şiddetle sarstı. Mehdi, genç zabiti silkeleyip yere attı ve elindeki silahı çevirerek zabite ateşledi. (Bu kurşun, Kubilay’ın omzundan girip arkasından çıkmıştı). Yaralı zabit, yarasının ağırlığına rağmen ayağa kalktı ve meydandan çekildi. Halkın bir kısımı bu esnada uzun uzun el çırparak alkışlıyor ve Allah Allah! diye bağırıyordu. Aradan on, onbeş dakika geçti. Asilerden biri, Mehdi’nin yanına gelerek, zabitin cami avlusunda yattığını haber verdi. Bunun üzerine Mehdi yanındakilerden bıçağı alarak bir arkadaşıyla cami avlusuna girdi. Biz uzaktan duyduk. Yaralı gencin sesi yalvarıyordu. "Kesmeyin beni". Mehdi ise; "Anlaşıldı, anlaşıldı. Sen daha çocuksun. Kesilmekten korkuyorsun. Seni yüzükoyun yatırayım da görmeyesin".
Bundan sonrasını ise bu olayı daha iyi gören bir başka tanık anlatıyor. Mehdi genç ve yaralı zabiti yüzükoyun yatırdıktan sonra bir ayağını yaralı omzuna koyuyor, bir eliyle saçlarından tutuyor ve diri diri kafasını kesiyor. Sonra da elindeki başı caminin önündeki büyükçe bir taşın üzerine koyarak  "Gördünüz mü?.. Kafirlerin akıbeti işte budur diyor". Sonra, "Getirin bir ip, diye bağırıyor". Biriken halk yığınının arasından biri dükkanına koşarak bir ip getiriyor. Kesilmiş başı bayrağın tepesine bağlıyorlar.
Son zamanlar da bu olayın benzerlerini Suriye'de ve çakma ihtilal olayında yaşadık....
İrticanın ve yobazlığın iyice ayyuka çıktığı zor zamanları yaşıyoruz...
Cehalet ölümden korkar, öldürmekten korkmaz....


(Kaynak: Tarihi Olaylar Arşivi)


Bekir BİRİNCİOĞLU

Hiç yorum yok:

HİÇ BİR ŞEY OLAMADIK,  ÖZENTİDEN BAŞKA...   "Ah Müjgan... Çok arada kaldık biz, Kendimiz olamadık. Tespih elimize, Malboro ağzımıza yak...